DOLAR 32,3390 0.26%
EURO 35,1338 -0.03%
ALTIN 2.308,431,37
BITCOIN 22852382,30%
Ankara
19°

KAPALI

02:00

İMSAK'A KALAN SÜRE

82 okunma

Tarım nerede, neden, nasıl başladı?

ABONE OL
31 Ocak 2023 10:00
0

BEĞENDİM

ABONE OL

Prof. Dr. Mehmet Özdoğan*

Uygarlık tarihinde köklü değişikliklere yol açan bazı önemli dönüm noktaları oldu; yaşamın yeniden biçimlenmesine neden olacak kadar önemli sonuçlara yol açtıkları için bu dönüşümler uygarlık tarihinin ‘kırılma’ noktaları olarak da adlandırılır. Bu dönemlerde beslenme alışkanlıkları, kullanılan teknoloji kadar, toplumsal düzen, yaşam biçimi ve insanın çevresi ile olan ilişkileri gibi kültürü oluşturan ögelerin de hemen hemen tümü değişti ve yeni bir biçim aldı. “Neolitik” olarak adlandırılan dönem de uygarlık tarihindeki en önemli kırılma noktalarından biri olduğu için Gordon Childe tarafından “Neolitik Devrim” olarak da tanımlandı. Ancak buradaki devrim sözcüğü birçoklarının anladığı gibi değişimin kısa bir süre içinde gerçekleşmesini değil, zaman içinde yaşamın tüm kurgusunun yeniden biçimlendiğini tanımlar.

Neolitik Devrim’in sonuçları daha sonra kentleşme, devlet oluşumundan başlayarak Endüstri Devrimi’ne kadarki sürecin kurgusunu oluşturdu. Üst Paleolitik dönemde insanlar el becerilerini geliştirerek doğal çevreleri ile farklı bir ilişki kurmaya, bulundukları bölgeye göre yeni besin kaynaklarına yönelmeye başladı. İnce işçiliğin yanı sıra soyutlama yetilerini geliştiren Homosapiens’in havada dönmeden giden, aerodinamik özelliklere sahip, esasen basit bir makine olan ok ve yayı geliştirmesi onu uzman avcı durumuna getirirken, olta ve zıpkın gibi aletleri yapabilmesiyle su ürünlerinden de yararlanmaları insan nüfusunun hızla artmasına yol açtı.

Bu dönemde av ve su ürünlerinin yanı sıra insan toplulukları çevrelerinde var olan yenebilir bitkileri, özellikle yemiş ve kökleri de daha iyi tanıyarak beslenmelerini çeşitlendirdi. Üst Paleolitik dönemin ortalarındaki iklim salınımı giderek etkisini arttırarak ‘Buzul Çağı’ olarak adlandırılan, orta kuşakta on beş bin yıl kadar süren olumsuz çevre koşullarının yerleşmesine neden oldu. Otçul hayvan sürüleri önbuzul kuşağının hareketine göre otlak alanlarını sık sık değiştirdiler. Bu süreçte insan toplulukları bulundukları doğal çevre ortamına bağlı olarak farklı beslenme alışkanlıkları geliştirdi. Beslenmelerini otçul sürü hayvanlarına bağlayan avcı topluluklar da hayvan sürülerini izleyerek sürekli olarak yer değiştirdi.

Soğuk dönemlerde dünyanın su bilançosunun önemli bir bölümünün buzul örtüsüne dönüşmesiyle deniz düzlemleri de günümüze göre alçaldı. Son buzul döneminde günümüzden yaklaşık 20-25 bin yıl öncelerinde de dünya deniz düzlemleri günümüze göre 120 m alçalırken; bir yanda dünyanın her yerinde kıyı topoğrafyası değişirken iç denizler ile okyanus sitemlerini bağlayan boğazların büyük bir kısmı da karaya dönüştü. Dolayısı ile günümüzün ve Üst Paleolitik dönemin bölgeler arası bağlantı yolları birbirinden çok farklıdır. Dünyanın başka yerlerinde olduğu gibi bölgemizde de Buzul döneminin iklim koşulları MÖ 12.000 yıllarında hızla değişerek günümüzün çevresini oluşturmaya başlamış, kuzey enlemlerindeki otçul hayvanlar da büyük sürüler halinde güneye inmişlerdir. Bu süreç içinde, Anadolu’nun iklim koşullarını belirleyen hâkim rüzgâr yönlerinin değişimi ile günümüzde yarı kurak olan İç Anadolu yağışlı bir dönem geçirdi. Tuz Gölü’nün kapladığı alan iki katına çıkarak tatlı su gölü durumuna dönüşmesinin yanı sıra, bölgenin güneyinde Konya Ovası’nda Tuz Gölü’nden de daha büyük bir tatlı su gölü de oluştu. Çatalhöyük gibi sonraki dönemin Neolitik yerleşimleri bu gölün kıyılarında gelişti. Güneydoğu Anadolu’da ise Diyarbakır ile Urfa arasındaki Karacadağ’ın bir süre için günümüzde Hindistan’ı etkileyen muson yağışlarını alması, büyük hayvan sürülerinin barınarak çoğalmasını sağlayan çayırlıkları geliştirdi. İşte bu yazının temelini oluşturan tarım, bu altlığın üzerinde gelişerek küresel bir yaşama dönüştü.

ANADOLU’NUN TARIMA YÖNELMESİ

Başta buğday, arpa gibi tahıllar ile mercimekgillerin tarımı Güneydoğu Anadolu’da, özellikle Karacadağ çevresinde başladı. Bu bir rastlantı değil; Karacadağ’da yeni oluşan doğal çevre ortamının avcılıkla geçinen kalabalık insan topluluklarının bir yerden diğerine göç etmeden rahatlıkla geçinebileceği bir ortamı sağlamış olmasıdır.

Ancak insanları bu bölgeye çeken tahıllar değil, av hayvanlarının bolluğu oldu; başka bir deyişle, insanlar çiftçi olmak için özel bir uğraş vermedi, yaşamlarını avcılıkla sürdürürken çevrelerindeki bitkilerden yararlanmaya başlayıp, zaman içinde tahıllara yöneldi. Güneydoğu Anadolu buğday, arpa, çavdar, fiğ gibi birçok tahıl ile mercimek ve baklagillerin yabani atalarının doğal yaşama alanıdır. Bunların bir kısmı, özellikle arpa ve çavdarın yabanıl ataları başka coğrafyalara da yayıldı, ancak buğday ve mercimek bu bölgenin yerli bitkileridir, dolayısı ile buğday tarımı sadece Güneydoğu Anadolu’da başlamış olmalıdır. Buna karşılık tahıl tarımı Yakındoğu’nun farklı kesimlerinde, kısmen birbirinden bağımsız, kısmen bölgedeki toplulukların bilgi ve deneyim paylaşımı ile Filistin ve Zagros’lara kadar olan bölgelerde de gerçekleşti.

Tahılların yabanıl ataları, tarıma alınmış günümüzdeki türlerden çok farklı özelliklere sahiptir, taneleri çok daha küçük ve üzerlerinde fazladan bir kapçık daha vardır. Ancak daha önemlisi yabanıl tahılın başak verdiğinde tanelerin kendiliğinden dökülerek çevreye saçılmasını sağlayan bir dokusu vardır, günümüzdeki tahıllar gibi toplayarak taşımaya uygun değildir. Bu nedenle diğer bitkilerle karışık olarak yetiştiği ortamda biriktirilecek kadar toplanamaz, toplanabilmesi için diğer otsu bitkiler ile rekabet etmediği bir ortam gerekir. Buğdayın başak tutması için bahar yağışları yeterlidir, kurak geçen yazdan etkilenmez. Buna karşılık böylesi bir ortamda diğer otsu bitkiler barınamaz. Karacadağ’da günümüzde yabanıl buğday halen tarla şeklinde yoğun bir örtü olarak doğal ortamdaki varlığını sürdürebilmiştir. Büyük bir olasılıkla yabanıl buğdayı nitelikli besin olarak gören insanlar taneleri toplamaya çalışmış, toplayabildiklerini de yerleşim yerlerine getirmiş olmalıdır. Kuşkusuz bu toplamada, toplamaya daha elverişli olan, sapa diğerlerine göre daha bağlı olan taneler ister istemez öne çıkmıştır. Bu süreç kuşaklar boyu sürdükçe toplamaya elverişli tanelerin oranının da artmış olacağını düşünebiliriz.

ÇANAK ÇÖMLEK ÖNCESİ DÖNEM

Tek bir tahıl tanesinin besin için hiçbir çekiciliği olmadığı gibi, avuç dolusu da toplasanız besin kaynağı olarak görülemez. Taneler kuruyup sertleştiğinde yenmesi daha da zor ve tatsız olur. Buna karşılık biriktirilip saklanabilme gibi diğer besinlerde olmayan bir özelliği vardır. Eğer nasıl yararlanacağınızı biliyorsanız yazın toplayıp, kışın diğer besin kaynakları azaldığında yararlanabileceğiniz güvenilir bir besin kaynağı olur. Genel olarak bu tür sert taneli, tahıl türü bitki ve yemişler ya haşlanıp sulu aş olarak değerlendirilir ya da dövüp, öğütülerek un haline getirilir. Un elde edildikten sonra bunun mayalandırılması, başka bitkilerle karıştırılması, ateşte közlenmesi gibi değişik kullanımları olabilir. İnsanlar söz konusu tahıllardan yararlanmaya çanak çömlek öncesi dönemde başladılar, dolayısı ile un ve tahıllardan sulu aş olarak yararlanmaları söz konusu değildir. Buna karşılık öğütücü taş aletlerin en eski örneklerini Üst Paleolitik dönemin ortalarından itibaren farklı bölgelerden biliyoruz; olasılıkla bunlar sert taneli yemişlerin ezilmesi için geliştirildi. Zaten Ön Asya Epi-Paleolitik dönem kazı yerlerinin birçoğunda öğütücü taş aletler bulunmuştur. Esasen sorun tahıllardan nasıl yararlandıklarından çok, tahılları ne zaman etkin olarak kullandıkları ve tarımın nasıl olup da yaşamın temeli durumuna geldiğidir.

Tahıl ve baklagillerin yabanıl ataları tarıma alınanlardan çok farklıdır; ancak, hangi yol ile olursa olsun yabanıl türün tarıma alınmış türe dönüşümü birkaç bin yıl gibi oldukça uzun bir süre içinde gerçekleşti. Bu değişim sürecinin izinin nasıl sürüldüğünü anlatabilmek için, bitkilerin arkeolojik kazılarda ‘bulunabilirliği’ üzerinde kısaca da olsa durmakta yarar var. Her türlü organik madde gibi bitkiler, tahıl taneleri de zamana dayanıksızdır, çürür, birkaç on yıl gibi kısa bir süre içinde izini bırakmadan yok olur. Olağan dışı durumlar bir yana bırakılırsa, bu tür organik maddeler ancak yanarak kömürleşirlerse günümüze ulaşıp arkeolojik kazılarda bulunabilir. Yanarak kömürleşen bir kalıntının yandığı tarih, genel olarak C14 olarak da adlandırılan, radyoaktivitesinin azalma oranı ölçümüne dayalı olan yöntem ile saptanabilmektedir. Ancak tür belirlemesi yapılabilmesi için yanarak kömürleşmiş tanenin biçimini korumuş olması gerekir. Genellikle ev ya da ambar yangınları rüzgârsız sakin ortamda olduğu için kömürleşmiş tanenin ayrıntılı tanımı yapılabilir. Arkeolojik kazı bulguları üzerinde çalışan bitki bilimciler bu şekilde iyi korunmuş örneklerle alt türlere, yabanıldan tarıma alınmış türe geçişin hangi aşamasında olduğuna kadar pek çok ayrıntıyı hassaslıkla tanımlayabilirler. Yine aynı şekilde yanmış bitki sapları, fitolitler de taneler kadar aynı hassaslıkta olmasa da tür tanımında kullanılır.

Tek bir tahıl tanesinin besin için hiçbir çekiciliği olmadığı gibi, avuç dolusu da toplasanız besin kaynağı olarak görülemez. Taneler kuruyup sertleştiğinde yenmesi daha da zor ve tatsız olur. Buna karşılık biriktirilip saklanabilme gibi diğer besinlerde olmayan bir özelliği vardır. Eğer nasıl yararlanacağınızı biliyorsanız yazın toplayıp, kışın diğer besin kaynakları azaldığında yararlanabileceğiniz güvenilir bir besin kaynağı olur. Genel olarak bu tür sert taneli, tahıl türü bitki ve yemişler ya haşlanıp sulu aş olarak değerlendirilir ya da dövüp, öğütülerek un haline getirilir. Un elde edildikten sonra bunun mayalandırılması, başka bitkilerle karıştırılması, ateşte közlenmesi gibi değişik kullanımları olabilir. İnsanlar söz konusu tahıllardan yararlanmaya çanak çömlek öncesi dönemde başladılar, dolayısı ile un ve tahıllardan sulu aş olarak yararlanmaları söz konusu değildir. Buna karşılık öğütücü taş aletlerin en eski örneklerini Üst Paleolitik dönemin ortalarından itibaren farklı bölgelerden biliyoruz; olasılıkla bunlar sert taneli yemişlerin ezilmesi için geliştirildi. Zaten Ön Asya Epi-Paleolitik dönem kazı yerlerinin birçoğunda öğütücü taş aletler bulunmuştur. Esasen sorun tahıllardan nasıl yararlandıklarından çok, tahılları ne zaman etkin olarak kullandıkları ve tarımın nasıl olup da yaşamın temeli durumuna geldiğidir.

Tahıl ve baklagillerin yabanıl ataları tarıma alınanlardan çok farklıdır; ancak, hangi yol ile olursa olsun yabanıl türün tarıma alınmış türe dönüşümü birkaç bin yıl gibi oldukça uzun bir süre içinde gerçekleşti. Bu değişim sürecinin izinin nasıl sürüldüğünü anlatabilmek için, bitkilerin arkeolojik kazılarda ‘bulunabilirliği’ üzerinde kısaca da olsa durmakta yarar var. Her türlü organik madde gibi bitkiler, tahıl taneleri de zamana dayanıksızdır, çürür, birkaç on yıl gibi kısa bir süre içinde izini bırakmadan yok olur. Olağan dışı durumlar bir yana bırakılırsa, bu tür organik maddeler ancak yanarak kömürleşirlerse günümüze ulaşıp arkeolojik kazılarda bulunabilir. Yanarak kömürleşen bir kalıntının yandığı tarih, genel olarak C14 olarak da adlandırılan, radyoaktivitesinin azalma oranı ölçümüne dayalı olan yöntem ile saptanabilmektedir. Ancak tür belirlemesi yapılabilmesi için yanarak kömürleşmiş tanenin biçimini korumuş olması gerekir. Genellikle ev ya da ambar yangınları rüzgârsız sakin ortamda olduğu için kömürleşmiş tanenin ayrıntılı tanımı yapılabilir. Arkeolojik kazı bulguları üzerinde çalışan bitki bilimciler bu şekilde iyi korunmuş örneklerle alt türlere, yabanıldan tarıma alınmış türe geçişin hangi aşamasında olduğuna kadar pek çok ayrıntıyı hassaslıkla tanımlayabilirler. Yine aynı şekilde yanmış bitki sapları, fitolitler de taneler kadar aynı hassaslıkta olmasa da tür tanımında kullanılır.

Ancak yine de sağlıklı ve kapsamlı bir sonucun elde edilebilmesi örnek sayısına bağlıdır. Son yıllarda kazıların sayısındaki artış kadar kazı yöntemlerinin de giderek gelişmesi, beslenme ile ilgili bilgilerimizi arttırmanın yanı sıra daha güvenilir yorumlar yapılmasını da sağladı. Ancak, yukarıda da değindiğimiz gibi yabanıl türün tarıma alınmış türe dönüşümü çok yavaş bir süreç içinde gerçekleşti; bu da insanların tahıllardan bilinçsiz rastgele yararlanmadan, bilinçli seçiciliğe, etkin kullanıma başladıkları tarihi kesin olarak değil, olasılık hesapları ile belirlenmesine neden oldu. Bu nedenle, insanlar kesin olarak şu tarihte topladıkları tohumları ekerek tarıma başladılar demek olası değildir. Ancak yine de kazılarda av hayvanlarına ait kemiklerin sayısı azalırken tahıl işlemede kullanılan aletlerin sayısının artması ambar gibi tahılların saklanacağı yerlerin gelişmesi, yaşam düzenindeki değişiklikler ve tahılların çekiciliği ile sayısı artan fare kemiklerinin çoğalması gibi göstergeler etkin tarıma geçildiğinin kanıtlarının yalnızca bazılarıdır.

Ayrıntıları bir yana bırakırsak, Neolitik döneminin sonlarında, Güneydoğu Anadolu, Kuzey Suriye ile Kuzey Irak yörelerinde insanların beslenmesinde tarımın av ve toplayıcılığın önüne geçmiş olduğunu, Çanak Çömlekli Neolitik dönemin ilk aşamalarında, yaklaşık MÖ 7400 yıllarında bölgedeki toplulukların kelimenin tam anlamı ile çiftçi olduklarını söyleyebiliriz. Çiftçiliği, tarımın başlangıcını yalnızca beslenmedeki bir değişim olarak görmek doğru değildir. Yaşamın tüm kurgusu tarımla birlikte değişmiştir!

TARIM VE YAŞAMIN KURGUSUNUN DEĞİŞİMİ

Başka besinlerin yanı sıra tahıl tanelerinin toplanması, beslenme alışkanlıklarının çeşitlenmesi dışında toplum yaşamına etki yapmaz. Buna karşılık topladığınız tohumları ekerek ürün elde etmek istediğinizde insan ve çevre arasındaki yeni bir süreci de başlatmış olursunuz. Sizden önce hiç kimsenin eşmediği bitkilerden onların sarmal haline gelmiş köklerinin ayıklanmadığı bir toprağa tohum ekmek günümüz koşullarında bile zor başarılacak bir uğraştır. Tarımın başladığı dönemlerde aletlerin yapımı için kullanılan hammaddeler, sert kayaçlar, yongalanabilir çakmaktaşı, obsidyen, tahta ve boynuzla sınırlıdır. Toprağı eşeleyebilecek bir aleti biçimlendirip günümüzün kazması gibi bir sapa bağlayıp binlerce yılın birikimi bitki köklerinden arındırarak ekim yapabilecek duruma getirmek her anlamda büyük bir çaba gerektirir. Büyük olasılıkla başlangıçta tohumlar bir sopaya bastırarak toprağa açılan deliklere tek tek atılarak dikilmiştir. Ekim yapılan toprağın sözün tam anlamıyla ne zaman sürüldüğünü söyleyecek durumda değiliz; günümüzde hala kullanılmakta olan kara saban güçlü hayvanların evcilleştirilmesinden sonra gelişmiş bir araçtır. Her ne kadar Çanak Çömleksiz Neolitik dönem içerisinde yaban sığırı evcilleşmişse de bu hayvanın gücünden tarla sürmek için ilk kez ne zaman yararlanıldığını ancak varsayımlarla söyleyebiliriz.

Tarımın gereği olarak doğadaki bir toprak parçasının büyük emek vererek değer üretecek şekilde dönüştürülmesi ister istemez o toprağın bireysel sahiplendirilmesini gündeme taşıdı. Bu durum ileride “tapu” olarak tanımlanan toprağın bireyin üzerine geçirilmesiyle çözümlendi. Bu dönüşümün gereği olarak ortaya çıkan ikinci sorun, sahiplenilen toprağın geleceği, toprağın kime ve nasıl aktarılacağı oldu. Bu sorunun çözümü ise miras hukukuyla sizin ardılınızın kim olacağının belirlenmesi oldu. Etnografik veriler, tarıma geçmemiş avcı topluluklarda bireylerin çocuklarının mirasçı ardılı olarak görülmediğini gösteriyor. Dolayısıyla tarıma dayalı bir yaşam biçimiyle birlikte ister istemez tapu, miras, aile, mirasçı gibi yeni ve belirleyici kavramlar da ortaya çıktı.

Tarım eğer beslenmenin temeli olacak kadar yoğun olarak yapılıyorsa bireyin ötesinde iş gücü gerektirir. Bu, kimi durumlarda süreçle birlikte gelişen miras hukukuyla bağlantılı olarak, birbiriyle soy bağı olan kalabalık ailelerin birlikte çalışmasıyla çözümlenebildi; kimi durumda ise “ücretli iş gücü” gerekti. Bir bireyin mülkü olarak görülen tarlada başkalarının işçi olarak çalışması, yeni bir toplum düzenini ve toplum katmanlarını ortaya çıkardı. Bu durumun yansıması, sulu tarım yapmanın gerektiği yarı kurak ve kurak bölgelerde çok daha abartılı sonuçlar verdi. Sulu tarımla elde edilecek verim, alan biriminde kuru tarımda elde edilecek ürünün kat kat üzerindedir; ihtiyaç duyulandan kat kat fazla ürün ortaya çıkar. Genellikle sulu tarımın yapıldığı bu tür bölgeler Suriye-Mezopotamya örneklerinde olduğu gibi doğal çevrenin çok sınırlı olanaklar sağladığı yörelerdir. Bu durum, elde edilen artı ürünün gerek duyulanlar için kullanılmasını, başka bir deyişle artı ürünün artı değere dönüşmesini sağladı. Esasen sulu tarımın yapılabilmesi için gereken iş gücü kuru tarımdan kat kat fazladır, oluşan artı değer başka bölgelerdeki insanların buraya işçi olarak gelmesini sağlayacak “çekim odağı” oluşturur. Sonuç olarak doğal çevrenin çok sınırlı olduğu, artı değerin oluştuğu bir bölgede giderek sayısı artan ücretli işçi olarak çalışan bir nüfus gerekir. Oluşan yeni olgunun temel taşları; bu kalabalığın beslenmesi, düzeni bozmayacak bir şekilde iş yaparak yaşayabilmesi, oluşan artı değere dayalı bir ekonomi ile ticaretin yapılması, artı değerin korunması, artı değerle zenginleşen bir toplum katmanının ortaya çıkması, bürokrat, tüccar, silahlı güç, güçlü yöneticiler, zenginleşmiş ayrıcalıklı toplum katmanı oldu. Bu dönüşüm, basit tarıma dayalı Neolitik dönem topluluklarının kentleşme, devlet, imparatorluk süreçlerinden geçerek Endüstri Devrimi’ne kadar olan düzenin itici gücü oldu. Buna karşılık sulu tarıma gerek duyulmayan kuru tarım bölgelerinde Neolitik dönemle birlikte başlayan yaşam, varlığını gelişen devlet ya da imparatorluklar tarafından sahipleninceye kadar katmanları ayrışmamış olarak uzun zaman sürdürebildi.

Burada sözünü ettiğimiz Neolitik dönemle başlayan tarım MÖ 3.bin yılda İlk Tunç Çağ’da yeni bir sıçrama yaptı; bu, “İkincil Tarım Devrimi” olarak da adlandırılır. Bu süreçte öncesinden çok daha etkili sonuç verecek tarım araçları gelişirken, yoğun tarım uygulaması ortaya çıktı. At ve sığırın evcilleştirilmesi, bunların gücünden yararlanarak toprağı sürmek için geliştirilen saban çok geniş alanların tarıma alınmasını sağladı ve böylece verimi kat kat artırdı. Artan tarım ürünlerinin hızla işlenmesi için orak bıçakları geliştirilirken, hayvanların çektiği dövenlerle hasadın hızlı bir şekilde kaldırılması sağlandı. Tarım teknolojisindeki gelişmenin yanı sıra İlk Tunç Çağ, üzüm, zeytin gibi endüstri bitkilerinin de tarıma alındığı, bunların işlemden geçirilerek şarap ve zeytinyağı gibi ticari değeri olan ürünlere dönüştürülmesiyle ekonominin başka bir boyuta taşındığı bir dönem oldu. Bunu MÖ 2’nci binyıldan itibaren madenin tarım aletlerinde kullanılması izledi. Ancak bu değişimin her bölgeye aynı şekilde yansımaması nedeniyle bölgeler arası farklılıklar daha da abartılı duruma geldi.

YAKINDOĞU DIŞINDA GELİŞEN TARIMA BİR BAKIŞ

Tarım yalnızca bölgemizde başlamadı; başta Çin, Orta ve Güney Amerika gibi farklı coğrafyalarda, farklı zamanlarda, farklı süreçler içinde, Anadolu’da bizim bölgemizden farklı bitkiler tarıma alındı. Örneğin Çin’de pirinç, Kuzeydoğu Asya’da darı, Amerika’da patates ve mısır olmak üzere bölgeden bölgeye değişen oldukça geniş bir yelpaze vardır. Aynı şekilde her bir bölgede tarımın başlangıcına neden olan süreç, getirdiği sonuçlar, günümüze yansıyan etkileri birbirinden farklı oldu. Örneğin, Çin’de yerleşik yaşam MÖ 20.000 yıllarında, Anadolu’dan çok daha önce başladı. Yine Anadolu’dan çok daha eski bir tarihte MÖ 18.000 yıllarında kilden kap kacak yapımı ortaya çıkarken, buna karşılık tarımın başlangıcı MÖ 4000 yıl gibi geç bir tarihte geldi. İlginç olan Yakındoğu, Çin ya da Amerika gibi birbirinden farklı olan bölgelerde tarım bir süre sonra her birinde ayrı nedenlere bağlı da olsa kent, devlet, bürokrasi, ordu, ruhban sınıfı, güçlü yönetim erki sonuçlarını doğurdu. Ancak bu yazıyla genelleyerek özetlediğimiz sürece farklı bir bakış açısıyla baktığımızda günümüz yaşamının altlığını oluşturan Endüstri Devrimi’nin bölgemizde Neolitik dönemle birlikte gelişen tarım düzeninin bir sonucu olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz.

*İstanbul Üniversitesi, Edebiyat Fakültesi, Tarihöncesi Arkeolojisi Anabilim Dalı

En az 10 karakter gerekli


HIZLI YORUM YAP
300x250r
300x250r

Veri politikasındaki amaçlarla sınırlı ve mevzuata uygun şekilde çerez konumlandırmaktayız.

deneme
deneme bonusudedektifdeneme bonusu veren sitelerfixbetfixbet girişmatadorbethukuk forumDijital Pazarlama Ajansımatadorbetescort gazianteponline itibarescort gaziantephaber
dedektif | özel dedektif | fixbet giriş