‘Cep telefonlarını kapatıp toplantıya giren’ patronlar kim?

Seçim yaklaştıkça tansiyon yükseliyor. Normal tabi. Süre azaldıkça heyecan artar, heyecan arttıkça tansiyon yükselir. Ama bu defa hırçın bir tansiyon var. Belki 7 Haziran’dan sonraki, 1 Kasım 2015 seçimleri öncesindeki hırçınlığa benzetilebilir. Tek başına iktidarın kaybedildiği, 7 Haziran’dan sonra kısa bir bekleme dönemi gelmiş, ardından çok ‘şiddetli’ bir kampanya ile AKP oylarının yüzde 41’den 49’a çıkması sağlanabilmişti. Sekiz puan… Kısa sürede önemli bir sonuç elde etmişti Erdoğan.

2023 seçimleri de kendi özgün koşullarında benzer bir ‘belirsizlik’ ortamı yaratıyor iktidar kanadında. İlk kez kaybetme ihtimali bu kadar alenen dile getiriliyor. Bir panik havasından çok, ‘nelerin kaybedileceği’ vurgulanarak… Küskünlerin, kararsızların, bazı durumlar için ‘bu kadar da olmaz’ diyen ve sayısı bir hayli artmış bulunanların aklını başına getirmeye dönük, tabelasında aman ha yazan bir kaybetme ihtimali vurgusu…

İkinci olarak, bu vurguyla birlikte, ‘karşı’ tarafa dönük ithamların dozu da artıyor. Kimi zaman tehditlerle birleşiyor. İtham konvoyunun en önünde “muhalefetin stratejisi Kandil’den çıktı” söylemi var. İnandırıcılığından öte yarattığı hareket alanı işlevsel. Ülkenin gerçek sorunlarını konuşmaktan kaçınmayı sağlıyor, bir… Olası ‘hukuki’ ve kolluk gücü baskılarına zemin hazırlıyor, iki…

Bir de çeşitli çevrelere gözdağı verme yönü var kampanyanın.

İşte bunun en cüretkâr örneklerinden biri var bugünkü Sabah gazetesinde. Gazetenin Ankara Temsilcisi ve köşe yazarı Okan Müderrisoğlu, “İş dünyasındaki kıpırdanmanın nedeni…” başlıklı yazısında, kimsenin adını vermeden, sadece ima yoluyla, ama biraz konulara meraklı herkesin kimleri kast ettiğini anlayacağı şekilde bir gözdağı salvosu yapıyor.

Hükümetle büyük sermayenin yıldızının baştan beri barışmadığını söyleyerek başlıyor. Ama işte, “Oyunun yazılı ve yazılı olmayan kuralları içinde hükümet-sermaye ilişkileri kendi ritmini bularak bugünlere geldi” diyor. İyi kötü bugünlere geldik diyor Müderrisoğlu...

Sonra geliyor asıl söylemek istediklerine: İyi de beyler, bayanlar!

İktidar medyasının takım kaptanı Sabah grubu yöneticisi, bazı iş insanlarının:

"Anket yaptıracağız" gerekçesi ile kapı kapı dolaşıp para toplamaya ön ayak olduğunu…

6'lı masa ortaklarına ulaşmaya çalışanlar olduğunu…

Özel mahfillerde ikili, üçlü gruplar halinde bir araya gelip cep telefonlarını kapatıp ayrı bir yerde bırakarak toplantıya girenler olduğunu söylüyor…

Sonuncusu çok ilginç özellikle. Bu kadar gizli neyi konuşuyor olabilirsiniz ki, diye soruyor açıkça!

Şimdi bu doğruysa, Türkiye’de iş dünyasının bazı ‘büyük’ isimlerinin telefon dinlemelerinden çekindiğini gösteriyor ve Okan Müderrisoğlu da bunu neredeyse teyit ediyor. Birileri adına da “biliyoruz, telefonları kapatıp toplandığınızı” diyor.

E, doğru değilse de ilgili kişiler için imal edilmiş, neredeyse ‘suç isnadı’…

Son günlerde, “büyük sermaye gruplarından başlayan, muhtelif özel kuruluşlarda da hissedilen bir hareketlenme söz konusu” diyor Müderrisoğlu, bir istihbarat notu yazar gibi. Seçime ilişkin meraktan değilmiş bu hareketlenme. "Masa ve Sofra” dediği muhalefete “açılım yapma, finanse etme, cesaretlendirme faaliyeti ile karşı karşıya olduğumuz açık gerçek” imiş!

Türkiye tarihinde sermaye kesimlerinin, AKP de dâhil, finansmanına katılmadığı bir büyük parti olmuş mudur acaba? Olmamıştır. Ama Okan Bey için bu önemli değil. O bütün bu gizemli, istihbari, flu notların oluşturduğu mesajla ilgileniyor. Aracısı olduğu mektubun adresini açık yazmasa da muhataplarına ulaştığını ve okunduğunu biliyor. Yazıyı da şu kaba mesajla bitiriyor:

Elbette, herkes kendine yakışanı yapar. "Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler!"

Sabah’ın Ankara şefi Müderrisoğlu, TÜSİAD sermayesine “Görelim bakalım” diye meydan okuyor. Adrese ulaştığını biliyor. Ama umduğu etkiyi, endişeyi, tedirginliği yaratıp yaratmadığını tam bilemiyor. Epey zamandır ilk kez tam bilemiyor.